Yerli ve milli otomobilimiz hepimize hayırlı olsun. Gerek tasarım gerekse ortaya konan vizyon takdire şayan. Umarım her şey planlananlar doğrultusunda sorunsuz ilerler ve aracımızı en kısa sürede yollarda görürüz.
Proje lansmanında benim en dikkatimi çeken hususlardan biri aracın Fikri ve Sınai Haklarının %100 ülkemize ait olduğu, hiçbir taraftan bir patent satın alma ya da kiralama yapılmadığı vurgusuydu. Bu da gerçekten ayakta alkışlanması gereken ama bir o kadar da dikkatle irdelenmesi gereken bir konu.
Öncelikle şunu da belirtmekte fayda var; gerekli durumlarda başkasından patent kiralamak veya satın almak bir eksiklik değildir. Temel bir teknolojinin haklarını satın alıp, patent ihlal riski olmadan üzerine bir şeyler ekleyerek teknoloji geliştirmek sonuca daha hızlı ve risksiz ulaşma adına dünyada sıkça uygulanan bir yöntemdir. Cumhurbaşkanlığı’nın 11. Kalkınma Planında da yurt dışından patent satın almanın ve kiralamanın desteklenmesine ilişkin özel bir başlık bulunmaktadır.
Patent negatif bir haktır, üretim hakkı vermez !
Diğer taraftan, belki her eğitimimde özellikle vurguladığım ve genelde de yanlış anlaşıldığını fark ettiğim “patent, sahibine üretim hakkı verir” algısı. Ama ne yazık ki bu doğru değil. Zira patent negatif bir haktır, diğer bir deyişle patent size ürettirmeme, sattırmama hakkı verir.
Siz onlarca patent dahi alsanız ama bu patentler başkasının patentli bir çekirdek teknolojisi üzerine yapılan ilavelere ilişkinse, burada çok dikkatli hareket etmeniz gerekmektedir. Çünkü çekirdek teknolojiyi ve sizin patentli çözümlerinizi beraber içeren bir ürünü pazara sunduğunuzda çekirdek teknolojiye ait patentlerin sahibi size patent hakkına tecavüz davası açabilir. Böyle bir davanın ticari sonuçları davalı taraf için ne yazık ki yıkıcıdır.
O yüzden özellikle yenilikçi ve rekabetçi alanlarda çözümler geliştirirken, yaptığımız buluşları patentle korumak kadar başkasının patentlerini ihlal etmemeye de özen göstermek zorundayız. Patent vekillerinin jargonunda bunun adı Faaliyet Serbestliğidir. (FTO-Freedom to Operate) İdealde FTO çalışması özellikle ticarileşme planı kesin olan çözümlere ilişkin Ar-Ge çalışmalarının başlarında, ortalarında ve sonlarında yapılmalıdır. Böylece hem Ar-Ge sürecinde evrilen çözümün tüm işlevleri FTO’ya konu edilebilmekte hem de sürekli yeni yayınlanan patentlere ilişkin riskler minimize edilmiş olmaktadır. FTO çalışmasının Patent Yenilik Araştırmasından çok farklı ve çok daha kapsamlı bir çalışma olduğunu da bu vesileyle vurgulamak isterim.
Otonom Sürüşe İlişkin Patent Verileri
Örneğin, yerli ve milli otomobilimize ilişkin belki de en gurur duyduğum özellik olan otonom sürüş özelliğinden yola çıkalım. Bu konuda Avrupa Patent Ofisi’nin (EPO) 2011-2017 yılları arasındaki patent verisine dayalı yaptığı çok güzel bir çalışma var. Yazımın sonundaki linkten bu raporun özet ve detaylı versiyonlarına erişebilirsiniz.
Ancak ben de burada rapordan bir iki çıkarımımı sizlerle kısa maddeler halinde paylaşmak istiyorum:
– 2011-2017 yılları arasında Avrupa Patent Ofisi’ne otonom sürüş alanında yapılan patent başvuru sayısı yaklaşık 18.000 adet,
– Bu 18.000 başvurunun 4.000’i 2017 yılında yapılmış,
– Bu alanda en çok patent başvuran ilk 5 şirket sırasıyla Samsung, Intel, Qualcomm, LG ve Robert Bosch
– Bu alanda en çok patent başvuran ilk 25 şirketin sadece dördü otomobil markası (Toyota, Volvo, Audi ve Nissan)
Ek bir bilgi, ülkemizin de taraf olduğu Avrupa Patent Sözleşmesi (EPC) kapsamında, başvuru sahiplerinin cüzi ücretler ödeyerek EPO’da tescil kararı çıkan Avrupa Patentlerini belli süreler içinde Türkiye’ye de geçerli kılma haklarının bulunduğunu da belirtmek isterim.
Salt bu veri bile yerli ve milli aracımızın sadece bir özelliğine ilişkin başkalarınca alınmış binlerce patentin olduğunu bizlere gösteriyor. Bu noktada bizi teknolojik hedeflerimize ulaştıracak yolda yürürken bu yazımda atını çizmeye çalıştığım patent ihlalleri gibi risklere de dikkat etmemiz en çok kendi milli menfaatlerimiz için gereklidir.
Umarım faydalı bir yazı olmuştur.
En samimi sevgi ve saygılarımla